http://b1109.hizliresim.com/11/9/22/4012.gif

1 Ekim 2011 Cumartesi

Sahra Hapishanesindeki İşkenceler

http://kurdistancommentary.files.wordpress.com/2010/06/prison_sy.jpg 

"Salyangoz (Bir Casusun Günlüğü)" adlı kitabın yazarı Suriyeli Mustafa Halife'nin kitabından yazmış olduğu bir bölüm;

Sabah saat sekiz.  Sahra hapishanesinin önüne vardık. Onlarca polis memuru, küçük bir kapı. Kapının üzerinde taş levhaya siyah kabartmayla yazılmış bir yazı dikkat çekiyor: “Ey akıl sahipleri, sizin için kısasta hayat vardır.”
Güvenlik görevlileri bize kapıyı açıyor. Bir süre önce bize kaba saba ve oldukça sert davranan memurların ta kendileri. Ama bu defa bizi arabadan şefkatle, acıyarak indiriyorlar. Hatta içlerinden biri: “Allah kurtarsın” bile diyor. Onlar aralarında sessizce konuşurken etrafımızda daire şeklinde dizilen polisler dikkat çekiyor. Hepsinin aynı pozisyonda durduğunu fark ediyorum. Ayaklar hafif açık. Omuzlar geride, sol el bele dayanmış, sağ elde ya kalın bir sopa, ya elektrik telinden örülmüş bir zincir ya da kemere benzeyen siyah plastik bir şey var. Bir süre sonra o şeyin tank motorunun kayışı olduğunu öğrenecektim.  Bize ve güvenlik güçlerine alaycı bakıyorlar. Hareketlerinden teslim işlemlerinin yavaş olmasından dolayı sabırsızlandıkları belli oluyor. İçlerinde en rütbeli olan müdür yardımcısı. O da teslim listemizi imzalıyor.
Bizi meydanın bir köşesine yığdılar. Hepimizin elinde giysilerimiz var. Müdür yardımcısının sesi gittikçe yükseliyor. Belediyeler (asker mahkumlar – suçlu asker olup cezalarını gardiyan olarak yapanlara deniliyor) meydanın öteki tarafında duruyorlar. Bazılarının elinde kalın değnekler var. Falaka değnekleri. Uclarından kalın bir ip sarkıyor. Müdür yardımcısı mahkumlara dönerek bağırıyor:
İçinizde subay olan var mı? Subaylar buraya gelsin!
Mahkumlardan iki kişi öne çıktı. Biri orta yaşlı diğer ise genç.
-Rutben ne?
-Yarbay
-yarbay?!
-Evet
- Senin rütben ne?
-Üsteğmen
-Hmmm
Tekrar mahkumlara dönerek daya yüksek bir sesle:
İçinizde doktor, mühendis ya da avukat olanlar öne çıksın. Ondan fazla kişi öne çıktı.
-Burada durun.
Sonra tekrar mahkumlara döndü: Üniversite mezunu olan herkes sıranın önüne geçsin. Aralarında benimde bulunduğum otuzdan fazla kişi öne çıktı. Müdür yardımcısı uzaklaştı. Lağım borusunun yanında durdu. Polise seslendi:
-Bana önce yarbayı getirin!
Ondan fazla memur yarbayın üzerine çullandı. Saniyeler içinde yarbay müdür yardımcısının önündeydi.
-nasılsın yarbay?
-Elhamdulillah…
-Yarbay susadın mı?
- Hayır teşekkür ederim.
-Ama bir şeyler içmen lazım. Biz Arabız.  Bildiğin gibi Araplar cömertlikleri ile meşhurdur. Yani sana ziyafet çekmemiz lazım.
Alaycı ve küçümser ifadelerden sonra bir an sustular. Sonra müdür yardımcısı şöyle bir silkinip bağırdı: Lağımı iç! Eğil ve susuzluğun gidene kadar lağımı iç. Haydi köpek!
-Hayır içmek istemiyorum.
Müdür yardımcısı adeta elektrik çarpmış gibi oldu. Şaşırdı ve bağırdı:
-Bak bak bak.. demek içmeyeceksin.
Suratından dehşet akarak askeri polislere döndü: - İçirin. Kendi yönteminizle içirin. Haydi köpekler kımıldayın!
Yarbayın üzerinde sadece iç çamaşırı vardı. Saniyeler içinde tüm vücudu adeta kırmızı ve mora boyandı. Onu aşkın polis yarbayın üzerine çullandı. Ellerindeki kalın sopalar, zincirler ve tank kayışları ile dövmeye başladılar. Her biri başka bir taraftan üzerine çöküyordu. Yarbay başlangıçta direnmeye çalıştı. Önüne çıkan polisi eliyle yumrukluyor. Bir kaçına yumrukları isabet ediyor. Tekmeliyor.. Tokat atıyor.. İçlerinden birini yakalamaya çalışıyor.. Ama onlar kendilerine doğru uzanan ellere acımasızca vuruyorlar.  Dayak artıyor. Vücüdunun her yerinden kan akıyor. İç çamaşırı yırtılıyor. Yarbay tamamen çıplak kalıyor. Her hareketinde, yediği her darbede sarsılıyor.. Biraz sonra iki eli de titreyerek yana düşüyor.Arkamda mırıldanma sesi duyuyorum:
Elleri kırılasıcalar! Tek bir yarbaya bunca adam! Çıldırmışlar.
Sesin geldiği tarafa dönmüyorum. Yaşananlardan kendimi alamıyorum. Bir darbe daha ve  polisler yarbayı yere yatırmaya çalışıyorlar. Yarbay direniyor. Elleri arasından sıyrılıyor. Vücudunu yapış yapış yapan kanı ellerinden sıyrılmasını sağlıyor. Tekrar üzerine yürüyorlar. Ne zaman yakalayacak gibi olsalar yarbay doğruluyor ve ellerinden kaçıyor. Her defasında darbeler daha bir şiddetleniyor.Gözleri
Yarbayın arkasından yukarı doğru yükselen kalın bir sopa görüyorum. Ve şimşek hızıyla aşağı doğru iniyor. Yarbayın kafasına çarpış sesini duyuyorum. Öyle bir ses ki hayatta hiçbir sese benzemiyor! Hatta polisler bile çıkan sesten afallayıp birkaç saniye öylece kalıyorlar. Sopayı vuran adam iki adım geriye çekliyor.  Gözleri donuk donuk bakıyor. Yarbay kendi etrafında yarım daire dönüyor. Kendisine vuranı görmek için arkaya dönmeye çalışıyor gibi. Bir adım atıyor, diğer ayağını atmak için kaldırdığında beton zemine yığılıp kalıyor..
Meydanı büyük bir sessizlik kaplıyor. Müdür yardımcısının gür sesi sessizliği bozuyor:
Haydi! Onu sürükleyin ve içirin!
Polisler yarbayı sürüklüyor. İçlerinden biri müdür yardımcısına dönüp: Efendim. Bu bilincini kaybetmiş. Nasıl içereceğiz?
-Kafasını lağıma daldırın. Ayılsın. Sonrada içirin!
Yarbayın başını lağıma daldırıyorlar ama o uyanmıyor.
-Efendim. Allah onun ömrünü size versin!!
-Gebersin.. Meydanın ortasına sürükleyip atın!
Ellerinden çekerek sırtüstü sürüklüyorlar. Kafası sallanıyor. Yüzündeki kanlar üzerine sürülen siyah beyaz pisliklerle karışmış. Asfalt zemin üzerinde, lağım borusunun yanından yarbayın cesedinin sürüklendiği meydanın ortasına kadar kırmızı bir çizgi oluşuyor.
Müdür yardımcısı iyice sinirlenmiş, boynundaki damarlar ortaya çıkmış bir halde bağırıyor:
Bana üsteğmeni getirin!
Teğmen huzuruna gelir gelmez:
-Seni sefil herif…  İçmek mi istersin yoksa?
-Başüstüne efendim. Baş üstüne. İçerim.
Teğmen lağım borusunun önüne eğildi. Ağzını lağım sularına daldırdı. Müdür yardımcısı ayağını teğmenin kafasına koydu ve taa dibe ininceye kadar kafasına bastırdı<
Bu yetmez. Doyana kadar içmen lazım! Dedi sonra polise dönerek:
-Şu köpeği alın. Karşılama töreninin tamamlanmasını istiyorum. Dedi
İçinde balgam, idrar ve bir sürü pisliğin bulunduğu suyu içen teğmen şaşılacak bir hızla sırtüstü yere yatırıldı. Belediyelerden ikisi ayaklarını falakaya koydu. İpi ayaklarına doladılar ve ayaklarını havaya kaldırdılar.
Ayaklar havada. Üç polis memuru ayakların önüne ve iki yanına geçtiler< Kırbaçların hiç biri diğerine engel olmadan uyumlu bir şekilde havalanıyor ve iniyordu. Teğmenin sesi yükseldi. Kurtulmak için kıvranıyordu. Ama nafile.
Teğmenin bağırmaları ve yardım çığlıkları müdür yardımcısını rahatsız etti. Süratle ona doğru yürüdü. Bir futbolcu gibi botunun ön tarafını teğmenin başına doğru çevirdi ve topu fırlattı. Teğmen acı acı daha fazla bağırdı. Müdür yardımcısı daha fazla rahatsız oldu. Botuyla teğmenin ağzını ezdi. Bu arada polisler kırbaçlamaya devam ediyordu. Müdür yardımcısı ayağıyla teğmenin başını, göğsünü ve karnını tekmelemeye devam etti.. Ve belini.. bir yandan histeri nöbeti geçiriyor bir yandan neredeyse anlaşılmaz ifadelerle haykırıyordu:
Al sana… aşağılıklar. Devlet başkanına karşı çıkmak sizin neyinize! Casuslar.. başkan sizin karnınızı doyuruyor ama siz onun aleyhine çalışıyorsunuz öyle mi? Amerikan casusları… İsrail casusları… O. Çocukları.. Neden titriyorsun? Bu adamların aleyhine çalışıyordunuz ya.. Korkaklar.. Neden bağırıyorsun rezil!
Teğmene attığı tekmeler ve bağrışları üzerine polisler de daha şiddetli ve acımasızca kırbaçlamaya başladılar. Teğmenin haykırışları yavaş yavaş kayboldu.
Biraz sonra teğmen de yarbayın yanına uzatıldı. Hala ona ne olduğunu bilmiyorum. Öldü mü yoksa ölmedi mi? Acaba hapishane yönetimi karşılama sırasında subayların öldürülmesini mi emretmişti?
Şimdi bizim sıramız gelmişti..  Üniversite mezuniyeti, diploma, mastır, doktora. Sinama yönetmenleri..
Hepsi birer birer eğildi ve lağımı içti.. Tarif edilemez! İlginç olan içenlerden hiç biri kusmadı.
Bunca insanın artık iki ortak noktaları vardı: Üniversite diploması ve lağım içmeleri…
Otuzu aşkın kişi falakaya yatırıldı. Belediyelerden ikisi ayaklarını tutuyor, üç memur kırbaçlıyor.. Daha çok. Daha çok. Kasvet. Acı… Çığlıklar…
Acziyet… Kahır… Üzüntü.. ve Ölüm!

(Salyangoz - Mustafa Halife, Mana Yayınları)

0 yorum:

Yorum Gönder