Müslüman Esirlere Özgürlük!

Dünyanın dört bir tarafında esir tutulan kardeşlerimizi dualarımızda unutmayalım.

Guantanamo Pakistan Kitabı Çıktı!

Pakistan hapishanelerinde bizzat bulunan yazar orada görmüş olduğu işkence ve zulümleri anlatıyor.

Ebu Mus'ab el Suri serbest bırakıldı!

Şeyh Ebu Musab Suri olarak bilinen Mustafa bin Abdulkadir Sitt Maryam Nasar’ın asistanı Ebu Halid’le birlikte serbest bırakıldığını duyurdu.

Şeyh Hassan Kattani ve Şeyh Abu Hafs Serbest Bırakıldı

Fas Ceza Evinde 10 yıl boyunca Haksız Yere Tutulan Şeyh Hassan Kattani ve Şeyh Abu Hafs Serbest Bırakıldı.

Şeyh El-Makdisi’ye 5 yıl hapis cezası verildi

Ürdün Devlet Güvenlik Mahkemesi Şeyh Ebu Muhammed El-Makdisi’yi 5 yıla mahkum etti.

http://b1109.hizliresim.com/11/9/22/4012.gif

25 Mart 2012 Pazar

ABDULKADİR BİN ABDULAZİZ BERAAT ETTİ



ABDULKADİR BİN ABDULAZİZ BERAAT ETTİ


Mısır Askeri Mahkemesi gerçek adı Seyyid İmam el-Şerif olan Dr. Fadl'ın beraatine karar verdi.


Abdulkadir Bin Abdulaziz Yemende iken 9 mart 1999 yılında Mısır hükümeti tarafından ömür boyu hapis cesasına çarptırıldı. 9/11 saldırılarından sonra Yemenli yetkililer Dr.fadl'ı tutuklayıp ''ömür boyu hapis cesası''nı çekmek için Mısıra iade etmşti.
Seyyid İmam el-Şerif Dr. Fadl, Mısır İslami Cihat Örgütü’nü kurdu ve el-Kaide kurulmadan önce ''Usame bin Ladin'' ve ''Eymen el-Zevahiri''ye hocalık yaptı. Kendini İslamiyet’e adamış bir Müslüman, tıp doktoru ve mücahit komutan olan Dr. Fadl, Afganistan ve Yemen’deki komünist kuvvetlere karşı mücadelede ön saflarda yer aldı. Meşhur ''al-'Umda fi I'dad al-'Udda'' kitabının yazarıdır.

22 Mart 2012 Perşembe

Eymen El Zevahiri'nin kardeşi Muhammed El Zevahiri Beraat etti




Mısır Askeri Mahkemesi El Kaide Lideri Eymen El Zevahiri'nin kardeşi Muhammed El Zevahiri'nin beraatine karar verdi

  El Kaide lideri Eymen El Zevahiri'nin, terör suçundan Mısır'da yargılanan kardeşi Muhammed El Zevahiri beraat etti.

Mısır'ın başkenti Kahire'de bir askeri mahkemece görülen davada, 10 yıl önce gıyabında suçlu bulunarak ölüm cezasına çarptırılan Muhammed El Zevahiri'nin beraatine karar verildi.

Mahkeme, Muhammed El Zevahiri ile benzeri suçlarla yargılanan, aralarında Mısır'ın eski devlet başkanlarından Enver Sedat'ın suikastine katılan Halid El İslambuli'nin kardeşi Muhammed El İslambuli'nin de bulunduğu 7 eski militanın daha beraatine karar verdi.

Beraatlerine karar verilen 8 kişinin, 1980'li ve 1990'lı yıllarda hükümete karşı silahlı mücadele veren İslami Cihad ve diğer İslami örgütlerin üyesi oldukları bildirildi.

pressmedya

29 Şubat 2012 Çarşamba

Şeyh Ömer Abdurrahman serbest kalabilir

Mısır’da sivil toplum örgütlerinin yasa dışı faaliyetleri ile ilgili yakalanan 19 Amerikalının serbest bırakılması karşılığında ABD bir teklif sundu. Mısır'ın değerlendirmeye aldığı teklifte Şeyh Ömer Abdurrahman’ın serbest bırakılması da var. 

 

Askeri araştırma uzmanı Muhammed Hani Zahir'in ifadesine göre Mısır hükümeti, Amerika'nın, sivil toplum örgütlerini finanse etmekle suçlanan 19 Amerikalının salınması karşılığında başlarında Şeyh Ömer Abdurrahman olmak üzere Amerikan hapishanelerinde tutuklu 50 Mısırlının serbest bırakılması yönündeki teklifine cevaben ciddi anlamda harekete geçti.
Zahir basına yaptığı açıklamalarda Mısır'ın, özellikle vatandaşları Mısır'ın egemenliğine müdahaleden yargılanmakta olduğu bir sırada Amerika'nın zayıf konumunu değerlendirmesinin şart olduğunu, bu anlaşmanın Amerikan yönetimine, Amerikan hapishanelerinde tutuklu ve Mısır dışişleri bakanlığının kendileri hakkında hiçbir şey bilmediği 500 Mısırlının serbest bırakılması kabul ettirilmeden gerçekleşmemesi gerektiğini dile getirdi.
Ardından şöyle ekledi: 'Mısır dışişleri Washington'daki Mısır büyükelçiliğinden Amerika'da tutuklu Mısırlıların sayısını öğrenmesini talep etti. Oradaki Mısır konsolosluğu da fiilen tutukluların ve ABD'deki çeşitli davalardan ihtiyat olarak gözaltında tutulanların sayısını araştırmaya başladı. Konsolosluğun dosyalarını inceledikleri arasında yıllardır Amerika'da tutuklu ve sağlık durumu oldukça kötü olan İslami Cemaatin müftüsü Şeyh Ömer Abdurrahman da bulunuyor.'
Zahir Mısır hükümetinden sivil toplum örgütlerini yasal olmayan bir şekilde finanse etmekten suçlanan Amerikalılara 'terörü destekleme ve finanse etme' suçu yönlendirmesini talep etti.
Amerikalılara bu suçlama yöneltilirse asılarak öldürülme ya da ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılacaklarını belirtti. Bu durumda da Amerikan yönetiminin Mısır'ın başta ABD hapishanelerinde tutuklu tüm Mısırlıların serbest bırakılması ve Amerikan yardımı anlaşmasının şartlarının değiştirilmesi olmak üzere tüm taleplerini yerine getirmek zorunda kalacağını vurguladı.
TimeTürk

21 Şubat 2012 Salı

Şervat Ali'nin iadesi durduruldu


Mısır İslami Cihad liderlerinden Şervat Ali'nin iadesi Türkiye Başbakanı R. Tayyip Erdoğan'ın talimatıyla durduruldu. Şervat Türkiye'de kalacak. 

 

Günlerdir başta Özgür-Der olmak üzere, Türkiye'deki çeşitli İslami kuruluşların iadesinin durdurulması için basın açıklamaları yaptığı Şerwat Ali'nin iadesi durduruldu.
Mısır İslami Cihad liderlerinden Ali hakkında dün İstanbul'da yapılan basın açıklamasının ardından Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan bizzat talimat vererek iadeyi durdurdu.
Şerwat Ali'nin Türkiye'de kalacağı öğrenildi.
Dün İslami Kuruluşlar eylem yapmıştı
Mısırlı hukukçu Şervat Ali'nin Irak'a teslimi sonucunda idam edileceği konusunda uyarıların yapıldığı eylem yapılmıştı.
ÖZGÜRDER'in öncülüğünde yapılan eyleme, İMKANDER, Adalet Platformu ve Garip-Der'de destek vermişti.
Başbakanlık ve Dışişleri Bakanlığı'na mektup gönderilmişti.
Başbakanlık ve Dışişleri Bakanlığı'na gönderilen mektupta, "İslami Cihad örgütünün yöneticisi olmak suçlamasıyla hakkında idam kararları çıkarılan, uzun süredir farklı ülkelerde yaşamak zorunda kalan Şervat Ali'nin, küresel cihadi faaliyetlerde bulunmak iddiasıyla suçlandığını ve ABD kontrolündeki Irak'a teslim edilmesinin ölümüne sebep olabileceği için bu kararın tekrar gözden geçirilmesi" talep edilirken ayrıca "Avukatları aracılığıyla AİHM'e başvurmasına rağmen yargı sürecinin çok hızlı bir şekilde bu kararı alması Şervat Ali'nin ölüme yolculuğunu başlattı" siteminde bulunulmuştu.
Eylem sırasında "Mısırlı Müslüman Kardeşimiz, Şervat Ali Ölüm Yollanmasın", "Şüphesiz zalimler birbirlerinin velisidirler; Allah ise, muttakiler velisidir" yazılı pankartlar açılırken, "Şervat Ali Ölüm Gönderilmesin!", "Kahrolsun Amerikan Emperyalizmi!" sloganları atıldı.
Pressmedya

18 Şubat 2012 Cumartesi

Şervat Ali: Beni serbest bıraksınlar

Türkiye'nin Irak'a sınırdışı etmeye hazırlandığı ve hakkında gıyabi idam kararı bulunan Av. Şervat Ali, telefonla yaptığı açıklamada serbest bırakılmasını istedi. Press Medya'nın özel haberi... 


 


Türkiye, Mısır İslami Cihad liderlerinden olduğu iddia edilen Avukat Şervat Ali'nin (Sharwat Salah Shihata Ali - 1960) sığınma başvurusunu reddederek, kendisini Irak’a gönderme kararı almıştı.
Şervat Ali hakkında Mısır’da İslami Cihad liderlerinden olduğu gerekçesiyle gıyabında verilmiş iki idam kararı bulunuyor. Bu nedenle Şervat Ali'nin iadesi, onu ölüme yollamak anlamına geliyor. Uzun yıllar mülteci olarak dünyanın farklı yerlerinde yaşayan Şervat Ali Türkiye'ye giriş yaptığından beri, yaklaşık 5 aydır Yabancılar Şube Müdürlüğü'nde tutuluyor.
Şervat Ali’nin iltica başvurusunu reddeden Türkiye, üzerinde bulunan Irak pasaportunu dikkate alarak, Irak’a gönderme kararı aldı. Telefonla durumu hakkında bilgi veren Şervat Ali, Irak'tan Mısır'a gönderileceğini söyledi. Av. Şervat Ali’nin ABD yönetimine teslim edilmesinden ya da göstermelik bir mahkeme sonrası idama mahkûm edilmesinden endişe ediliyor.
Şervat Ali, Türkiye kanunlarına göre bir suçu olmadığını, kanunlara aykırı davranışlarda bulunmadığını söylüyor. "Burada ikametim var, neden sınırdışı ediliyorum?" diye soruyor.

  Şervat Ali ile yapılan telefon görüşmesi



 
Türkiye'nin Irak'a sınırdışı etmeye hazırlandığı Mısır İslami Cihad liderlerinden Av. Şervat Ali, "İkametim var, niye sınırdışı ediliyorum" diye soruyor.

Türkiye İslami Cihad liderini idama gönderiyor

Mısır İslami Cihad liderlerinden Avukat Şervat Ali’nin sığınma başvurusunu reddeden Türkiye, kendisini Irak’a gönderiyor. Irak geçtiğimiz hafta Ebu Mus'ab el Zerkavi'nin yardımcısı da dahil ABD'ye karşı savaşan 14 direnişçiyi idam etmişti.


 


Türkiye, Mısır İslami Cihad liderlerinden Avukat Şervat Ali'nin (Sharwat Salah Shihata Ali - 1960) sığınma başvurusunu reddederek, kendisini Irak’a gönderme kararı aldı.
Şervat Ali hakkında Mısır’da İslami Cihad liderlerinden olduğu gerekçesiyle gıyabında verilmiş iki idam kararı bulunuyor. Mısır Hükümeti devrik lider Hüsnü Mübarek döneminde çok sayıda İslami Cihad mensubunu tutuklamış ve yargılamalar sonucu çok sayıda mensubunu idam etmiş ya da müebbet hapis cezası ile cezalandırmıştı.
İran Serbest Bırakmıştı
Avukat Şervat Ali ise yurtdışına çıkmayı başardı ve uzun yıllar mülteci olarak dünyanın farklı yerlerinde yaşadı. 2005 yılında İran’da tutuklanan Ali, Mısır’da yönetimin değişmesinden sonra İran tarafından serbest bırakılarak ülkesine gitmesine izin verildi. Türkiye’ye üç ay önce giren Şervat Ali, bu tarihten itibaren İstanbul Yabancılar Şube Müdürlüğü’nde tutuluyor.
Şervat Ali’nin iltica başvurusunu reddeden Türkiye, üzerinde bulunan Irak pasaportunu dikkate alarak, Irak’a gönderme kararı aldı.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Haşimi’nin dahi can güvenliği olmadığı gerekçesiyle Kürt Yönetimine sığındığı bir dönemde Av. Şervat Ali’nin ABD yönetimine teslim edilmesinden ya da göstermelik bir mahkeme sonrası idama mahkûm edilmesinden endişe ediliyor.
Hattab’a Yardım
Av. Ali, Çeçenistan’ın Rusya tarafından işgal edilmesi üzerine Ürdünlü komutan Hattab’a mali yardım tedarik etmekle de suçlanıyordu.
İade kararını avukatları aracılığıyla AİHM’e götüren Ali’nin sınırdışı kararı çıktığı için önümüzdeki birkaç gün içinde ölüm yolculuğu başlayacak.
Şervat Ali, hakkındaki sınırdışı kararını Irak’a gönderilmesi halinde öldürüleceğini ifade eden şerh yazarak imzaladı.
Mısır’da İsrail’le barış anlaşması imzaladığı için Halid el İslambuli tarafından öldürülen Cumhurbaşkanı Enver Sedat suikastı davasından, çok sayıda Mısır İslami Cemaati ve Cihad Hareketi mensubu idamla cezalandırılmıştı.



Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya, sitemizden duyurduğumuz Mısır İslami Cihad liderlerinden Şervat Ali'nin sınırdışı edilme kararı hakkında bir açıklama yaptı. Açıklama şöyle:
MISIR VATANDAŞI ŞERVAT ALİ ÖLÜME YOLLANMAMALIDIR!
Halen Türkiye’de Yabancılar Şube Müdürlüğünde tutulmakta olan Şervat Ali adlı bir Mısır vatandaşı hakkında Türkiye makamlarınca verilen Irak’a teslim etme kararının acilen gözden geçirilmesini talep ediyoruz.
1960 doğumlu Avukat Şervat Ali Mısır’da İslami Cihad örgütünün yöneticilerinden olmak suçlamasıyla hakkında iki kez idam cezası verilmiş siyasi bir kişidir. Aldığı ceza nedeniyle ülkesinden kaçmak ve uzun yıllar farklı ülkelerde yaşamak zorunda kalmıştır. En son olarak yaklaşık üç ay önce İran’dan Türkiye’ye geçerken yakalanmıştır. Türkiye Emniyeti Şervat Ali’yi, Türkiye’ye giriş yaptığı sırada üzerinde sahte bir Irak pasaportu taşıdığı gerekçesiyle Irak’a teslim etmek istemektedir.
Şervat Ali ABD ve Batılı güçler tarafından küresel cihadi faaliyetlere katkı sağladığı iddiasıyla suçlandığını ve bu yüzden halen ABD kontrolü altında bulunan Irak’a teslim edilmesi durumunda öldürülebileceğini ifade etmektedir. Ayrıca sınırdışı edilme kararına karşı avukatları aracılığıyla AİHM’e de başvurmuştur. Buna karşın Türkiye’de yargı süreci çok hızlı bir şekilde Şervat Ali hakkında sınırdışı etme kararı vermekten çekinmemiştir. Yasal süreç tüketildiğinden Şervat Ali’nin ölüme yolculuğu başlamış sayılabilir!
Türkiye makamlarını ve bilhassa siyasi sorumluluk sahibi yetkilileri söz konusu şahsın durumunu bir kez daha gözden geçirmeye davet ediyoruz. Siyasi kimliğinden ötürü bir insanın hayatının ciddi tehdit altında olacağı bir ülkeye gönderilmesinin uluslararası hukuka ve vicdan ve adalet ölçülerine uymadığını hatırlatıyoruz. Şervat Ali hakkında verilmiş sınırdışı etme kararı askıya alınmalı ve kendisine siyasi mülteci statüsü tanınmalıdır.
Özgür-Der

14 Şubat 2012 Salı

Guantanamo’dan Gelen Acı Dolu Mektup







Guantanamo hapishanesindeki, son ”İngiltereli” mahkumun eşine yolladığı mektuplar, mahkumların uğradıkları psikolojik işkenceleri gözler önüne seriyor.
ABD’nin Küba’da bulunan Guantanamo tutuklu kampında 10 yıldır tutuklu bulunan Suudi Arabistan asıllı Şakir Amir’in mektuplarında yer alan, “Lütfen bana eski yöntemlerle işkence yapılsın… Burada bizi hem aklen hem de fiziksel anlamda yok ediyorlar ancak hiçbir iz bırakmıyorlar” sözleri gözleri bir kez daha Guantanamo’ya çevirdi. Amir’in hücresinden yazdığı mektuplar ilk kez Independent tarafından yayımlandı.
Şu an 45 yaşında olan Amir, beş yıl önce İngiltere’de İngiliz bir kadınla evlenerek dört çocuk babası oldu, ancak en küçük oğlunu henüz hiç göremedi.
Geçen yıllar boyunca, vücut ağırlığının yüzde 40′ını kaybeden Amir hakkında, Bush yönetimi 2007′de, Obama yönetimiyse 2009′da, aklanması ve salıverilmesi yönünde karar verdi. Buna rağmen hala serbest bırakılmayan Amir’in tutukluluğuna son verilmesi için İngiltere defalarca talepte bulundu.
                                         EŞİNE DURMADAN MEKTUP YAZDI
Vatan’ın, Amir’in eşine yazdığı mektuplardan alıp yayımladığı bazı alıntılar şöyle: “Ağustos 2002 – Yazmaktan elim ağrıyor, sırtım tutuldu. Yaşlanıyorum. 41 yaşındayım ama 50 gibi hissediyorum. Romatizmam ve böbrek rahatsızlığım var. İşitmede, görmede sorun yaşıyorum.”
“Mart 2005 – Yaşamımın ruhusun. Kalbimin seçtiğisin. Gözümün nurusun… Benim için ne kadar önemli olduğunu bilemezsin. Sen kırılırsan ben de kırılırım. Sen güçsüzleşirsen ben de güçsüzleşirim. Ölürsen ölürüm. Ruh eşimsin. Güçlü durmana ihtiyacım var.”
“Ağustos 2008 – Sevgilim, evet çok kilo kaybettim, evet çok hastalığım var, görmem bozuldu, kemiklerim ağrıyor ve saçlarım beyazladı. Evet, yaşlandım. Ama kalbim hala genç, zihnim güçlü.”
HİÇ MAHKEMEYE ÇIKMADI
Amir’in avukatı, müvekkili hakkında hiçbir suç ortaya konulamadığı gibi, şu ana dek mahkemeye çıkarılmadığını belirtiyor.
Guantanamo hapishanesinden sızan bilgilere göre, Amir, Afganistan’da Tora Bora da dahil olmak üzere bazı çatışmalarda Afgan askeri birliklerini yönetmekle suçlanıyor. Bu dönemde, ailesine El Kaide’nin eski lideri Usame Bin Ladin tarafından maddi yardım yapıldığı da öne sürülüyor.
İnsan hakları savunucuları, Amir ve onun durumundaki diğer Guantanamo mahkumlarının salıverilmesi için yıllardır protesto gösterileri düzenliyor.

Ebu Katade İngiltere’de serbest bırakıldı



Ulusal güvenliğe tehdit oluşturduğu gerekçesiyle altı yıldır cezaevinde tutulan imam Ebu Katade cezaevinden salıverildi. Ancak Katada sıkı kontrol altında tutulacak.
İngiltere’nin “en tehlikeli radikal imamlarından biri” olmakla suçlanan Ebu Katade ülkenin en yüksek güvenlikli hapishanelerinden biri olan Long Lartin’den serbest bırakıldı.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Ebu Katade’nin Ürdün’e gönderilmesini yasaklayan kararının ardından İngiltere yargısı, Katada’nın serbest bırakılmasına hükmetti.
Ebu Katade’nin “terör suçlarıyla” itham edildiği Ürdün’e iadesi edilmesi talebi, Strazburg’taki mahkemeden geri döndü. AİHM, Ürdün’ün ”işkence sicilini” gerekçe göstererek iade edilemeyeceğine karar vermişti.
Cezaevinden salıverilen Katade dışarıda da sıkı bir kontrol altında tutulacak. Katade’nin evden yalnızca birer saat için iki kez çıkabilmesine izin verilecek.
Elektronik kelepçe takılacak olan Katade’nin vaaz vermesi, internet ya da cep telefonu kullanması yasak olacak.
AİHM, Katade’nin ülkesi Ürdün’e gönderilmesi halinde, işkenceye maruz kalabileceğini ve bu yolla alınacak bilgilerin mahkemede aleyhine kullanılabileceğini açıklamıştı.
İngiltere hükümeti, Ebu Katade’nin İngiltere’nin ulusal güvenliğine bir tehdit oluşturduğunu ileri sürüyor.
Ancak altı yıl hapiste tutulan Katade’yi cezaevinde tutacak somut bir suçlama getirilmiş değil.
İngiltere bulvar basını Katade’yi El Kaide’nin eski lideri Usame bin Ladin’in Avrupa’daki sağ kolu olarak niteliyor.
Ebu Katade 1998′de Ürdün’de iki otele bombalı saldırı planları yapmaktan gıyaben yargılanmış ve suçlu bulunmuştu.
Pressmedya

Taliban’ın Bakanı Hapiste Öldü



Taliban döneminde Afgan Savunma Bakanı olan Ubeydullah Akhund’un 2010′da Pakistan’da cezaevinde öldüğü, ailesine bir yıl sonra haber verildiği ortaya çıktı
Taliban’ın yönetimde olduğu dönemde savunma bakanı olan Molla Ubeydullah Akhund’un 2010′da Pakistan’da cezaevinde “kalp rahatsızlığı” nedeniyle öldüğü bildirildi. Taliban sözcüsü Zabihullah Mücahid tarafından yayınlanan bir basın açıklamasına göre, Akhund ailesi ölümünden haberdar edildi.
Taliban Savunma Bakanı Akhund’un Karaçi kentindeki bir hapishane 5 Mart 2010′da kalp sorunları nedeniyle hayatını kaybettiği açıklandı. Akhund’un öldüğüne dair haberler daha önce medyada yer almış, ancak bugüne kadar doğrulanmamıştı.
Taliban açıklamasında, Akhund’un kalp sorunları nedeniyle mi yoksa Pakistan cezaevinde işkence sonucu mu öldüğünün henüz belli olmadığına dikkat çekildi.
Ubeydullah Akhund Belucistan’da 3 Ocak 2007 tarihinde Pakistan güvenlik güçleri tarafından tutuklanmış, uzun süre nerede olduğu ile ilgili hiçbir bilgi alınamamıştı.
Akhund’un 45 yaşında öldüğü tahmin ediliyor.
Taliban’ın Afgan hükümeti ile barış görüşmeleri için masaya oturmanın önkoşulu olarak getirdiği talepler arasında Ubeydullah’ın serbest kalmasının da olduğu belirtiliyor.
Taliban, Pakistan yetkililerinin Ubeydullah’ın nasıl yakalandığı, hangi koşullarda tutulduğu ve nasıl öldüğü konusunda daha ayrıntılı bilgi vermesini istiyor.

Pressmedya

9 Şubat 2012 Perşembe

Şeyh Hassan Kattani ve Şeyh Abu Hafs Serbest Bırakıldı

Fas Ceza Evinde 10 yıl boyunca Haksız Yere Tutulan Şeyh Hassan Kattani ve Şeyh Abu Hafs Serbest Bırakıldı.
http://a4.sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc7/426523_298792536837150_222952697754468_764106_224022077_n.jpg
http://a1.sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-ash4/407582_298798800169857_222952697754468_764136_400109439_n.jpg 
http://a8.sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-ash4/419535_298798716836532_222952697754468_764133_1885998048_n.jpg

22 Ocak 2012 Pazar

Guantanamo Pakistan Kitabı Çıktı

http://esirun.files.wordpress.com/2012/01/409200_2656104969701_1468150417_32520065_1855386910_n1.jpg 

Habbab Çetin Akdeniz’in Guantanamo Pakistan adlı kitabı çıkmıştır.
Kitabı İstanbul/İnkilab Yayınevinden temin edebilirsiniz.Diğer iletişim adresleri en kısa zamanda bildirilecektir.
Habbab Çetin Akdeniz ile yapılmış olan röportaj için TIKLAYINIZ



6 Ekim 2011 Perşembe

Şehide Zeyneb el Husni'yi Unutmayacağız! (Video +18)


https://fbcdn-sphotos-a.akamaihd.net/hphotos-ak-ash4/s720x720/308078_273467206008228_249752235046392_958802_1342117875_n.jpg

Ramazan ayının ikinci günü (2 Ağustos) Humus kentindeki evinden markete gitmek üzere ayrılan ve kendisinden bir daha haber alınamayan Zeynep el Hüsni adındaki genç kızın cesedi, geçtiğimiz günlerde Humus Askeri Hastanesi'nde ailesine teslim edildi. Ailesinin anlattığına göre, Zeynep, Humus'taki muhaliflerin önde gelenlerinden olan ağabeyi Muhammed'e gözdağı vermek üzere kaçırılmış, ardından gözaltındayken işkenceyle öldürülmüştü. Zeynep'in ağabeyi Yusuf Ömer el Hüsni, kız kardeşinin cesedini nasıl teslim aldıklarını anlatırken şunları söyledi: "Evden ayrıldıktan sonra Zeynep'i bir daha sağ olarak görmedik. Daha sonra güvenlik güçleri bizimle temasa geçti ve Zeynep'in ölü bedenini anneme teslim ettiler. Ceset dört parçaya bölünmüştü. Bileklerinde yanıklar vardı. Üzerindeki izlerden tecavüz edildiğini ve ağır şekilde işkenceye uğradığını anladık." Yusuf Ömer, Zeynep'in ortadan kaybolmasının ardından 27 yaşındaki ağabeyi Muhammed'in de gösteriler sırasında yaralı olarak tutuklandığını kaydetti. Aile, uzun süredir aranan Muhammed'i de bir daha sağ olarak görememiş. Yusuf Ömer, Muhammed'in başına neler geldiğini şu sözlerle anlattı: "Cesedini bize teslim ettiklerinde, yüzünde sigara söndürdüklerini, ağzından ateş ettiklerini, vücudunun da delikdeşik olduğunu gördük."




İşte Zeyneb el Husni'nin cesedi; (+18)


1 Ekim 2011 Cumartesi

Sahra Hapishanesindeki İşkenceler

http://kurdistancommentary.files.wordpress.com/2010/06/prison_sy.jpg 

"Salyangoz (Bir Casusun Günlüğü)" adlı kitabın yazarı Suriyeli Mustafa Halife'nin kitabından yazmış olduğu bir bölüm;

Sabah saat sekiz.  Sahra hapishanesinin önüne vardık. Onlarca polis memuru, küçük bir kapı. Kapının üzerinde taş levhaya siyah kabartmayla yazılmış bir yazı dikkat çekiyor: “Ey akıl sahipleri, sizin için kısasta hayat vardır.”
Güvenlik görevlileri bize kapıyı açıyor. Bir süre önce bize kaba saba ve oldukça sert davranan memurların ta kendileri. Ama bu defa bizi arabadan şefkatle, acıyarak indiriyorlar. Hatta içlerinden biri: “Allah kurtarsın” bile diyor. Onlar aralarında sessizce konuşurken etrafımızda daire şeklinde dizilen polisler dikkat çekiyor. Hepsinin aynı pozisyonda durduğunu fark ediyorum. Ayaklar hafif açık. Omuzlar geride, sol el bele dayanmış, sağ elde ya kalın bir sopa, ya elektrik telinden örülmüş bir zincir ya da kemere benzeyen siyah plastik bir şey var. Bir süre sonra o şeyin tank motorunun kayışı olduğunu öğrenecektim.  Bize ve güvenlik güçlerine alaycı bakıyorlar. Hareketlerinden teslim işlemlerinin yavaş olmasından dolayı sabırsızlandıkları belli oluyor. İçlerinde en rütbeli olan müdür yardımcısı. O da teslim listemizi imzalıyor.
Bizi meydanın bir köşesine yığdılar. Hepimizin elinde giysilerimiz var. Müdür yardımcısının sesi gittikçe yükseliyor. Belediyeler (asker mahkumlar – suçlu asker olup cezalarını gardiyan olarak yapanlara deniliyor) meydanın öteki tarafında duruyorlar. Bazılarının elinde kalın değnekler var. Falaka değnekleri. Uclarından kalın bir ip sarkıyor. Müdür yardımcısı mahkumlara dönerek bağırıyor:
İçinizde subay olan var mı? Subaylar buraya gelsin!
Mahkumlardan iki kişi öne çıktı. Biri orta yaşlı diğer ise genç.
-Rutben ne?
-Yarbay
-yarbay?!
-Evet
- Senin rütben ne?
-Üsteğmen
-Hmmm
Tekrar mahkumlara dönerek daya yüksek bir sesle:
İçinizde doktor, mühendis ya da avukat olanlar öne çıksın. Ondan fazla kişi öne çıktı.
-Burada durun.
Sonra tekrar mahkumlara döndü: Üniversite mezunu olan herkes sıranın önüne geçsin. Aralarında benimde bulunduğum otuzdan fazla kişi öne çıktı. Müdür yardımcısı uzaklaştı. Lağım borusunun yanında durdu. Polise seslendi:
-Bana önce yarbayı getirin!
Ondan fazla memur yarbayın üzerine çullandı. Saniyeler içinde yarbay müdür yardımcısının önündeydi.
-nasılsın yarbay?
-Elhamdulillah…
-Yarbay susadın mı?
- Hayır teşekkür ederim.
-Ama bir şeyler içmen lazım. Biz Arabız.  Bildiğin gibi Araplar cömertlikleri ile meşhurdur. Yani sana ziyafet çekmemiz lazım.
Alaycı ve küçümser ifadelerden sonra bir an sustular. Sonra müdür yardımcısı şöyle bir silkinip bağırdı: Lağımı iç! Eğil ve susuzluğun gidene kadar lağımı iç. Haydi köpek!
-Hayır içmek istemiyorum.
Müdür yardımcısı adeta elektrik çarpmış gibi oldu. Şaşırdı ve bağırdı:
-Bak bak bak.. demek içmeyeceksin.
Suratından dehşet akarak askeri polislere döndü: - İçirin. Kendi yönteminizle içirin. Haydi köpekler kımıldayın!
Yarbayın üzerinde sadece iç çamaşırı vardı. Saniyeler içinde tüm vücudu adeta kırmızı ve mora boyandı. Onu aşkın polis yarbayın üzerine çullandı. Ellerindeki kalın sopalar, zincirler ve tank kayışları ile dövmeye başladılar. Her biri başka bir taraftan üzerine çöküyordu. Yarbay başlangıçta direnmeye çalıştı. Önüne çıkan polisi eliyle yumrukluyor. Bir kaçına yumrukları isabet ediyor. Tekmeliyor.. Tokat atıyor.. İçlerinden birini yakalamaya çalışıyor.. Ama onlar kendilerine doğru uzanan ellere acımasızca vuruyorlar.  Dayak artıyor. Vücüdunun her yerinden kan akıyor. İç çamaşırı yırtılıyor. Yarbay tamamen çıplak kalıyor. Her hareketinde, yediği her darbede sarsılıyor.. Biraz sonra iki eli de titreyerek yana düşüyor.Arkamda mırıldanma sesi duyuyorum:
Elleri kırılasıcalar! Tek bir yarbaya bunca adam! Çıldırmışlar.
Sesin geldiği tarafa dönmüyorum. Yaşananlardan kendimi alamıyorum. Bir darbe daha ve  polisler yarbayı yere yatırmaya çalışıyorlar. Yarbay direniyor. Elleri arasından sıyrılıyor. Vücudunu yapış yapış yapan kanı ellerinden sıyrılmasını sağlıyor. Tekrar üzerine yürüyorlar. Ne zaman yakalayacak gibi olsalar yarbay doğruluyor ve ellerinden kaçıyor. Her defasında darbeler daha bir şiddetleniyor.Gözleri
Yarbayın arkasından yukarı doğru yükselen kalın bir sopa görüyorum. Ve şimşek hızıyla aşağı doğru iniyor. Yarbayın kafasına çarpış sesini duyuyorum. Öyle bir ses ki hayatta hiçbir sese benzemiyor! Hatta polisler bile çıkan sesten afallayıp birkaç saniye öylece kalıyorlar. Sopayı vuran adam iki adım geriye çekliyor.  Gözleri donuk donuk bakıyor. Yarbay kendi etrafında yarım daire dönüyor. Kendisine vuranı görmek için arkaya dönmeye çalışıyor gibi. Bir adım atıyor, diğer ayağını atmak için kaldırdığında beton zemine yığılıp kalıyor..
Meydanı büyük bir sessizlik kaplıyor. Müdür yardımcısının gür sesi sessizliği bozuyor:
Haydi! Onu sürükleyin ve içirin!
Polisler yarbayı sürüklüyor. İçlerinden biri müdür yardımcısına dönüp: Efendim. Bu bilincini kaybetmiş. Nasıl içereceğiz?
-Kafasını lağıma daldırın. Ayılsın. Sonrada içirin!
Yarbayın başını lağıma daldırıyorlar ama o uyanmıyor.
-Efendim. Allah onun ömrünü size versin!!
-Gebersin.. Meydanın ortasına sürükleyip atın!
Ellerinden çekerek sırtüstü sürüklüyorlar. Kafası sallanıyor. Yüzündeki kanlar üzerine sürülen siyah beyaz pisliklerle karışmış. Asfalt zemin üzerinde, lağım borusunun yanından yarbayın cesedinin sürüklendiği meydanın ortasına kadar kırmızı bir çizgi oluşuyor.
Müdür yardımcısı iyice sinirlenmiş, boynundaki damarlar ortaya çıkmış bir halde bağırıyor:
Bana üsteğmeni getirin!
Teğmen huzuruna gelir gelmez:
-Seni sefil herif…  İçmek mi istersin yoksa?
-Başüstüne efendim. Baş üstüne. İçerim.
Teğmen lağım borusunun önüne eğildi. Ağzını lağım sularına daldırdı. Müdür yardımcısı ayağını teğmenin kafasına koydu ve taa dibe ininceye kadar kafasına bastırdı<
Bu yetmez. Doyana kadar içmen lazım! Dedi sonra polise dönerek:
-Şu köpeği alın. Karşılama töreninin tamamlanmasını istiyorum. Dedi
İçinde balgam, idrar ve bir sürü pisliğin bulunduğu suyu içen teğmen şaşılacak bir hızla sırtüstü yere yatırıldı. Belediyelerden ikisi ayaklarını falakaya koydu. İpi ayaklarına doladılar ve ayaklarını havaya kaldırdılar.
Ayaklar havada. Üç polis memuru ayakların önüne ve iki yanına geçtiler< Kırbaçların hiç biri diğerine engel olmadan uyumlu bir şekilde havalanıyor ve iniyordu. Teğmenin sesi yükseldi. Kurtulmak için kıvranıyordu. Ama nafile.
Teğmenin bağırmaları ve yardım çığlıkları müdür yardımcısını rahatsız etti. Süratle ona doğru yürüdü. Bir futbolcu gibi botunun ön tarafını teğmenin başına doğru çevirdi ve topu fırlattı. Teğmen acı acı daha fazla bağırdı. Müdür yardımcısı daha fazla rahatsız oldu. Botuyla teğmenin ağzını ezdi. Bu arada polisler kırbaçlamaya devam ediyordu. Müdür yardımcısı ayağıyla teğmenin başını, göğsünü ve karnını tekmelemeye devam etti.. Ve belini.. bir yandan histeri nöbeti geçiriyor bir yandan neredeyse anlaşılmaz ifadelerle haykırıyordu:
Al sana… aşağılıklar. Devlet başkanına karşı çıkmak sizin neyinize! Casuslar.. başkan sizin karnınızı doyuruyor ama siz onun aleyhine çalışıyorsunuz öyle mi? Amerikan casusları… İsrail casusları… O. Çocukları.. Neden titriyorsun? Bu adamların aleyhine çalışıyordunuz ya.. Korkaklar.. Neden bağırıyorsun rezil!
Teğmene attığı tekmeler ve bağrışları üzerine polisler de daha şiddetli ve acımasızca kırbaçlamaya başladılar. Teğmenin haykırışları yavaş yavaş kayboldu.
Biraz sonra teğmen de yarbayın yanına uzatıldı. Hala ona ne olduğunu bilmiyorum. Öldü mü yoksa ölmedi mi? Acaba hapishane yönetimi karşılama sırasında subayların öldürülmesini mi emretmişti?
Şimdi bizim sıramız gelmişti..  Üniversite mezuniyeti, diploma, mastır, doktora. Sinama yönetmenleri..
Hepsi birer birer eğildi ve lağımı içti.. Tarif edilemez! İlginç olan içenlerden hiç biri kusmadı.
Bunca insanın artık iki ortak noktaları vardı: Üniversite diploması ve lağım içmeleri…
Otuzu aşkın kişi falakaya yatırıldı. Belediyelerden ikisi ayaklarını tutuyor, üç memur kırbaçlıyor.. Daha çok. Daha çok. Kasvet. Acı… Çığlıklar…
Acziyet… Kahır… Üzüntü.. ve Ölüm!

(Salyangoz - Mustafa Halife, Mana Yayınları)

30 Eylül 2011 Cuma

Suriye askerlerinden elektrikli işkence (Video)

http://www.pressmedya.com/resimler/haber/suriye-iskence.jpg 

Suriye'de Baas askerleri protestolara katılan gence elektrikle işkence ediyor

Suriye'de rejim sallanıyor.
Esad rejiminin bütün çabalarına rağmen halk protestolaran vazgeçmiyor.  Ülke'den ölüm ve işkenceye dair haberler gelmeye devam ediyor. Son olarak İran ve Hizbullah'ın desteklediği Nusayri askerlerin bir gence elektrikle işkence ettikleri görüntüler ortaya çıktı.   

29 Eylül 2011 Perşembe

Ahmad Mustafa Ghany (Toronto 06 Hücresi)

http://www3.thestar.com/static/toronto18/images/18/07-Ghany.jpg 

Ahmed Mustafa  Ghany

Ahmad Mustafa Ghany 1985’de doğdu.Babası 60ların ortasında Kanada’ya göç etmiş Trinidad ve Tobago’lu bir doktordur.
Anne ve babası Riyad’da Kral Suud Üniversitesinde öğretim pozisyonundayken Ahmad Mustafa Ghany çocukluğunun bir kaç yılını Suudî Arbistan’da geçirdi. Ailesi 1991’de Kanada’ya geri döndü.

Ahmad Mustafa Ghany, 2004 McMaster Üniversitesi Sağlık Bilimleri mezunudur.Zakari Amara’nın baldızı Rana’yla evlidir.Belki de bu aile bağı Ahmad Mustafa Ghnay’nin İslami Toronto 06 hücresine katılmasında bir etkendir.
Ahmad Mustafa Ghany 2 Haziran 2006’da Toronto 06 hücresi şüphelisi olarak tutuklandı ve bilerek hücreye katılmaktan ve terör eğitimi almaktan suçlandı. Soruşturmasından iki yol sonra kefaletle serbest bırakıldı.

28 Eylül 2011 Çarşamba

Fahim Ahmed (Toronto 06 Hücresi)

http://www3.thestar.com/static/toronto18/images/18/01-Ahmad.jpg

Fahim  Ahmed

Fahim Ahmad 10 Ağustos 1984’de doğdu.Toronto 06 hücresindeki 2 diğer şüpheli olan Zakaria Amara ve Saad Khalid ile birlikte Mississauga’nin Meadowvale Ortaokuluna  gittiler. Evli ve iki çocuk babasıdır.
2004’de Kanada güvenlik istihbarat servisi(CSIS) temsilcileri,bazı katılımcılar arasında batı karşıtı paylaşımlar yapan clearguidance.com diye bilinen bir web sitesinde Fahim Ahmad ve Zakaria Amara’yı fark etti.Fahim Ahmad söylentiye göre Toronto Salaheddin Islamî Merkezindeki -geçmişte polis takibine konu olmuş olan- cihadist şehitlerin erdemlerini öven DVDler dağıtıyordu.

2005’de Kanada güvenlik istihbarat servisinde(CSIS) muhtelif istihbarat görevlerinde çalışan ve Toronto 06 hücresine sızması istenen Mubin Seyh Fahim Ahmad’i çekti ve ona silah alma ve kullanma ruhsatını gösterdi.
Fahim Ahmad Toronto 06 hücresi üyesiydi ve Pakistan’daki, Afganistan’daki diğer üyelerle ve Britanya’daki Aabid Hussain Khan’la temas halindeydi. Bir de Şubat 2006’daki Toronto ziyaretinde, Ehsanul Sadeguee ve Sayed Haris Ahmed’le  tanıştı.

Fahim Ahmad 2 Haziran 2006’da tutuklandı.Kendisinden kefalet kabul edilmedi ve Kanada cezaevinde tek başına kalıyor.Fahim Ahmad’in duruşması 11 Nisan 2010’da Toronto’da başladı.

Sonuç olarak; 2010 Mayıs ayında suçunu kabul etti ve Ekim ayında 16 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

O yakında ölecek fakat şehadeti unutulmayacak!

[Resim: 5767_1.jpg] 
2010 Haziran ayında FSB tarafından düzenlenen bir operasyon sonucu işgalci Rus ordusuna esir düşen Emir Magas hakkında bir yazı...

"Tiranlar ölür, hâkimiyetleri son bulur. Şehidler ölür, hâkimiyetleri başlar".
(Soren Kierkegaard)

Kafkasya Cephesinin askeri komutanı, asıl ismi bilinmeyen ve Ahmet ya da Magomed Yevloyev ile Ali Taziyev arasında kalınan Emir Magas hakkında konuşurken dahi onun çekmek zorunda kaldığı dayanılmaz ızdıraplarını düşünmeksiniz geçen tek bir günüm yok.

On yıldan fazla saha tecrübesiyle iki Çeçen savaşının en az birinde bir savaşçı, eski bir İnguş polis memuru ve Basayev'in yardımcısı, 100'ün üzerinde federal polisin öldürüldüğü 2004'teki Nazran baskınıyla, 2005 Kabardey Balkar'da ki Nalçik baskınında 130'un üzerinde kişiyle birlikte katılmasıyla ve cephenin İnguş sektöründe aralarında 2009 yılında yerel kuklaların lideri, "İnguşetya Devlet Başkanı" Yevkurov'a suikast teşebbüsünün de bulunduğu birçok eylemi düzenleyen kişi olarak dikkatleri üzerine çekti..(Yevkurov suikast sonucu uzun süre komada kalmıştı)

Aynı yıl işgalcilerin Nazran'daki üsleri, bir kez daha saldırıya uğradı ve sonuç olarak Rus ve işbirlikçiler tarafından birkaç düzine adam öldü.

Emir, 9 Haziran'da İnguşetya-Malgobek'te, cezasız kalmaması gereken bir ihanetin sonucu olarak canlı ele geçirildi. O, FSB tarafından yemeğine konulan güçlü bir uyuşturucu ile etkisiz hale getirildi.
Çeçen direnişinin muhtemelen en önemli isimlerinden İbn Al- Hattab, 2002'de bir mektup vasıtasıyla zehirlendiyse Magas da canlı ele geçirilip işkence edilmek, aşağılanmak ve özellikle Dokko Umarov olmak üzere başlıca Mücahid liderlerin yerleri, dağlardaki askeri ekipman ve yiyecek rezervleri, siviller arasından onları destekleyen insanlar, operasyon planları vb. meseleler hakkında kendisinden bilgi edinilmek için uyuşturuldu.

Rusların zehirler üzerine büyük uzmanlıkları vardır. Gazeteci Anna Polikovskaya'nın, hem de uçakta görevli kılığına giren FSB ajanları tarafından çayına ilaç katılarak zehirlenmeye çalışılmasından(ki bundan sonra Putin'in emriyle katledildi) Ukrayna Başkanı Viktor Yushchenko'nun 6000 dozluk bir dioksin konsantresiyle zehirlenmesi ve eski ajan Aleksander Litvinenko'nun, Londra'da bir restoranda polonyum ile radyasyona maruz bırakılmasına kadar...

O günü yaşayan bir kardeşimiz şunları anlattı;
  • "... Bu, benim mevcut durumumdan sorumlu olan kişiye söylenebilecek bir iki şey olabilir. Siz beni susturmakta başarılı olabilirsiniz fakat bu suskunluk bir bedel getirir. Kendinizi düşmanlarınızın iddia ettiği gibi barbar ve acımasız olarak gösterdiniz. Kendinizin hayata, özgürlüklere ve herhangi bir sivil değere saygınız olmadığınızı gösterdiniz. Kendi görevlerinize değer vermeyen, barışçıl insanların güvenlerine aldırış etmeyenler olarak gösterdiniz. Bir adamı susturmayı başarabilirsiniz fakat Bay Putin, dünyanın her yanından gelecek protesto sesleri, ömrünüzün kalanında sizin kulaklarınızda yankılanacaktır.

    Allah sizi bağışlasın! Sadece bana değil, sevgili Rusya ve onun halkına yaptıklarınızdan dolayı..."

Beyin yıkayıcı medya tarafından desteklenen Moskova ve Beslan olayları gibi sözde "Çeçen Terörizmi"ne ilişkin iddia edilen bu saçmalıklara, kötülüklere ve şeytanlıklara hala inananlar için bu konu üzerinde Litvinenko'nun ne söylemek zorunda kaldı ve daha doğrusu neden öldüğü buradadır:
  • "Kanlı Abdül ve Ebubekir, FSB için çalışıyordu ve bu servis, direnişçileri bu saldırıyı düzenlemeleri için manipüle etti. Böylece Çeçenler arasındaki FSB ajanları, her şeyi FSB'nin emrine göre yönettiler. Ve bu ajanlar serbest bırakıldı". (Dubrovka Tiyatrosu)

    "Bu sözde Beslan teröristleri, bizim kendi gizli servislerimizin-FSB ve UBOP(Ekstremizmle Mücadele Merkezi) ajanlarıydı". (Beslan)

    "Her iki hareket de, tıpkı 1999'da 2.Çeçen Savaşı'nın başlangıcı ve "sebebi" olarak Rusya Federasyonu'ndaki apartman bombalamalarında olduğu gibi Moskova tarafından yönetildi. Rusya, bu ülkenin Ahmed Zakayev gibi (eski başbakan) üst düzey Çeçen yetkililerin iadesine karşı çıkmasına misilleme olarak dini karikatür skandalını ortaya attı.

    11 Eylül üzerine maymunlar gibi davul çalarak dikkatleri üzerlerine çekmek isteyenlerin teröre karşı savaşları ve diğer aptallıkları sadece kendi kafalarının içinde var olan şeylerdir!

Eski KGB ajanı, ölmeden önce İslamı seçti.

Litvinenko'nun babası Valter, RFE/RL'nin Rusça servisine oğlunun ölmeden kısa süre evvel İslam'a girdiğini ve Müslüman geleneklerine göre gömülmek istediğini söyledi.
  • "Walter Litvinenko, oğlu hakkında "O(A.Litvinenko), ölmeden iki gün evvel bana kararını açıkladı. Dedi ki: ‘Baba; seninle ciddi bazı şeyler hakkında konuşmamız lazım. Ben Müslüman oldum." Dedi.

    "Ben de dedim ki: ‘Saşa; bu senin kararın. Bir komünist ya da satanist olmadığın müddetçe, asıl mesele bu... Ben kendim bir Hıristiyan'ım fakat babası bir Kabardey olan bir torunum var. Kızımın kocası da bir Müslüman.'Bizim yitik bir tanrımız yok. Biz Allah'a inanırız. Fakat Allah'a nasıl inanırız ve nasıl ibadet ederiz; bunu herkes en iyi farz ettiği şekilde yapmalıdır".

Konumuza geri dönerken hepimiz hatırlayalım ki; Lubyanka'nın mağaralarında bir yerde, her normal gün boyunca bir adamın, fiziksel ve psikolojik olarak bütün acıları çekmesi mümkündür.

S-21(Kamboçya), Ebu Garip(Irak), Guantanamo(Küba): ve yine GULAG. Daimi GULAG, dünyevi limitlerin olmadığı ve "Pitesti Fenomeni"ni Romanya'ya getiren aynı GULAG... ve Marshall Antonescu'nun 60 sene evvel hapsedildiği aynı Lubyanka:

Hepimiz, silahını alıp inandığı dava uğruna- ülkesinin, ruhunun ve vicdanının özgürlüğü için- dağlara hicret eden bu eski polis memurunu hatırlayalım!

O, yakında ölecek fakat şehadeti asla unutulmayacak!

Bu sene Aleksander Tihomirov(Said Buryatski) ve Anzor Astemirov (Emir Seyfullah) birlikte vazifelerini tamamladılar; Emir Magas da Kafkasya özgürlük mücadelesinde son vergisini ödüyor.

Rusya tarafından son on yıl içerisinde canlı ele geçirilebilen en önemli liderin azabı daha uzun sürecek, akranı olan herhangi bir diğer savaşçının dayanabileceğinden daha korkunç olacak fakat bundan dolayı ödülü de daha büyük olacak.

Magas, yeni bir dozdan evvel psikoterapik ilaçların etkisi zayıfladığında sahip olabileceği kısa bir ayıklık zamanında bilir ki; tek başına değil.

O'nun savaşı, İnguşetya'dan Romanya'ya, hep hatırlanacak.

Ey Rabbimiz! Bizi, şu kâfirler için bir saptırıcı yapma!

Ey Rabbimiz! Bizleri bağışla! Çünkü sen Aziz ve Hakimsin...

Ey Rabbimiz! Esir kardeşlerimizin işlerini kolaylaştır. Onları esaretten kurtar!

"Allah, savaşanlara ve şehitlere herkesten daha yüksek dereceler vermiştir. Gerçi O, herkese güzel bir vaad vermiştir ancak savaşanlar için, evinde kalanlardan daha büyük bir mükâfat ayırmıştır".
  • Mücadele bitti, gençler yenildi
    Yaşlı Kafkasya, keder ve hüzünle kuşatıldı
    Bizler yenildik ve utanmazca aşağılandık
    Ve ben, Emir Magas, akıbetimi bekliyorum

    Eminim ki hükmüm asılmak, çekilmek, parçalanmak
    Fakat biraz sonra onlara korkak olmadığımı göstereceğim
    Benim suçum, doğduğum vatanın sevgisidir
    Bir kahraman olarak yaşadım, bir kahraman olarak öleceğim

    Fakat yakalandım ve hapse atıldım
    Bir hain, bir asi, bir ajan olarak yargılandım
    Fakat kimse bana bir üçkâğıtçı veya korkak diyemez
    Bir kahraman olarak yaşadım, bir kahraman olarak öleceğim

    Cesur emir Magas bir gülümsemeyle ölecek
    Silah kuşanmış dostlar, mücadele etmelisiniz
    Ben gururluyum; bu sadece görevimdi
    Bir kahraman olarak yaşadım, bir kahraman olarak öleceğim

    (IRA marşından uyarlama)

23 Eylül 2011 Cuma

Yasin Abdi Muhammed (Toronto 06 Hücresi)

http://www3.thestar.com/static/toronto18/images/18/11-Mohamed.jpg

Yasin Abdi  Muhammed

Yasim Abdi Mohammed 1982’de Somali’de doğdu. Ailesi 1990’da Kanada’ya göçtü ve 2001’de Toronto’ya taşınmadan önce Cambridge’e yerleşti. Mohammed Dirie’nin yakın arkadaşı ve iş arkadaşıdır ve arkadaşları tarafından çok dindar diye tanımlanan biridir.

Yasim Abdi Mohammed,  Mohammed Dirie ile birlikte  24 Ekim 2005’de tutuklandı. 24 Ekim 2007’de cezaevinden tahliye olduktan sonraki gün Mohammed Dirie ile birlikte yeniden tutuklandı ve terörist gruba katılmak yada katkıda bulunmakla suçlandı.

Muhammed Ali Dirie (Toronto 06 Hücresi)

http://www3.thestar.com/static/toronto18/images/18/10-Dirie.jpg

Mohammed Ali Dirie 10 Ağustos 1983’de Somali’de doğdu.1990’da ailesiyle Kanada’ya geldi ve Kanada sakinidir.
Mohammed Dirie önceleri bir marangoz olarak çalışıyordu fakat x-ray teknisyeni olmak üzere bir üniversiteye gitmeye karar verdi. Toronto Sun gazetesindeki, tutuklanmasından birkaç yıl önceki bir röportajda şöyle alıntılandı: “..geçici işlerin sinir bozucu düzeninden sonra marangozluğu öğreniyordum, bir üniversiteye girmek için sabırsızlıkla bekliyordum ve vatandaşlık sahibi olmak için tedbir alıyordum.”

Mohammed Dirie, Yasim Abdi Mohammed’le 24 Ekim 2005’de tutuklandı ve her ikisi de, 14 Ağustos 2005’de ABD’den Kanada’ya silah kaçakçılığı yapma girişiminden dolayı suçlu bulundu. Mohammed Dirie ve Yasim Abdi Mohammed’in kullandığı kiralık araba Fahim Ahmed’in kredi kartıyla ödenmişti.
Mohammed Dirie ve Yasim Abdi Mohammed, her ikisi de  23 Ekim 2007’de son bulmak üzere 2 yıl hapis cezası aldı.İddiasına göre Columbus/Ohio/ABD’deki bir uyuşturucu bağımlısından satın aldıkları silahlara suçlulardan korunmak için gerek duyuyorlardı. Nihayetinde silahlar Toronto 06 hücresi tarafından eğitim için kullanıldı.

24 Ekim 2007’de Mohammed Dirie, Toronto 06 hücresiyle ilgili terör suçlarından yeniden tutuklandı ve terörist gruba katılmak yada katkıda bulunmakla suçlandı. Eylül 2009 sonlarında suçu kabul etti 10 yıl hapse mahkum edildi.

Abu Taubah tutuklandı

http://alkauthar.org/img/instructors/21.jpg 

23 Ağustos 2011 Salı günü, Abu Taubah US Federal Soruşturma Bürosu tarafından tutuklandı. Hükümet onun kanuni sürecini takip ederken, o Florida’da ki bir gözaltı yerinde tutuluyor. Şüphe yok ki bu olanlar Müslüman kardeşimiz Abu Taubah ve ailesi için bir sınavdır. Birleşmek,kendi aralarında bağ kurmak ve bir diğeriyle işbirliği yapmak için kafir devletlerde yaşama konusunda talihsizlikleri olan Müslümanlar için bu emredilirken, biz saygı değer öğretmenimizin korunmasında bize yardım etmenizi istiyoruz. Bir de     Abu Taubah suçu ispatlanana kadar masum sayılan bir US vatandaşıdır.

Ne yapmalısınız?
Lütfen “Abu Taubah Koruma ve Destek Fonu”na cömertçe bağış yapın. Bağışlarınız Abu Taubah’nın kanuni ücretleri için ve ailesi için  yemek, giyecek ve barınak sağlamada kullanılacak.Bir de lütfen Allah’a, Abu Taubah ve ailesinden bu zorluğu kaldırması için dua edin.

aseerun.wordpress.com